15 Ocak 2016

Bireysiz Toplum





Benim memleketimin insanı iyi niyetlidir gerçekte ama tembeldir. Düşünsel tembellik sarmıştır her yanını. Sabah akşam tepki koyup akademisyenleri lanetleyenlerden o bildiriyi okuyan sayısı inanın bana bir elin parmaklarını geçmez. Hayatını düşünmeye, bilime adamış insanlardan değil de çevresindeki kalabalıktan etkilenir. O kalabalığın varlığı kendi başına düşünmekten onu kurtarır. Eylemcidir ama okuyarak, düşünerek bir fikir oluşturma zaruretine girmek istemez. Herhangi bir fikre sahip olmak adına içine sıvışabileceği bir “kalabalık” arar. O şekilsiz “kalabalık” kara delik gibi düşünüp taşınmakta zorlanan her insanı kendisine çeker. Bir gün sizin aykırı fikrinizin de iktidar olabilmesi aslında çok zor değildir, sadece kitleleri kendisine çeken “moda” olmasını beklemeniz gerekir. Nihayetinde ne bugünkü zulümlerin onayında ne dün yaşanmış Gezi direnişinde ne de yarın sizin fikrinizi de yücelttiklerinde en azından bu memlekette temeli olmayacaktır zira her şey ajite edilip kalabalığı oluşturacak basit bir olaya bakar. İçine girmek ister, oluşturmak onlara güç gelir. İşin en boktan tarafı şu ki memleketinizde düşünce tembelleri çoğunluğu oluşturuyorsa, sizi yönetecek iktidarı da onların belirleyecek olması. Daha da kötü olan şu ki bu gücü her daim kendisinde tutmak isteyecek olan erk sahipleri, bu vasatlığı beslemek adına eylemlerde bulunacak olması. 

Benim memleketimin insanı gerçekte iyidir, zorda kalsanız ırkınıza, kimliğinize bakmadan size kapısını açar, ekmek verir, düşünme konusunda tembeldir sadece. Zulm ettiğinin farkına varacak kadar dahi kendisinde değildir, hiçbir zaman da olmamıştır. 6-7 Eylül olaylarında Nubar Terziyan iyi niyetli komşusunun kendisiyle karşılaşmamak için diğer mahallede linçe katılım gösterdiğinden bahsediyordu. Bu üke böyle bir şey. Karşılıklı Ermeni ya da Kürt ile tavla atar, kalabalık çağırınca lince koşar. Bu ülkede her türden güzel insan vardır ama çoğunluğu bunlar oluşturuyor. Kendisi yerine düşünüp taşınacak ve en doğru kararı vereceğine inandığı bir “adam” bulmaktır bin yıllık siyasetinin özeti. O adamı dahi kendisi düşünerek bulmaz, kalabalığa bakar ve düşünmeyerek de ilahlaştırır. Padişahlardan, Tayyip Erdoğan’a kadar olan tek adamlık sürecinin Atatürk ile kesintiye uğradığını düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Tek adamlık bu ülkenin iliklerine kadar işlemiş düşünsel tembelliğin çıktısıdır. Solun –ya da kısmen sola yakın görüşlerin- son yüzyılda halk nezdinde sadece iki kez sınırı aşmasının nedenleri ya Kıbrıs savaşı olmuş ya da dönemin nefret objesi Abdullah Öcalan’ın yakalanışı. Bir olay, bir ayrıntı yeter, güvenlerini kazanın ve onların yerine doğruyu düşüneceğinizi vaat ederek toplumun beynini kullanışsız hale getirin. 

Nihayetinde birbirlerine zıt karakterde ve ideolojide olan liderlerden ziyade ortak paydada buluşan takipçileridir mevu bahis konu. Futbol diliyle sonuçlandırırsak, memleketin altyapısı yok. Görev başına getireceği memurunu denetleyecek güce sahip olmadığı gibi ilahlaştırarak türlü türlü sapkınlıklara doğru itiyor. Bu sistem içerisinde gelenin gidenden farkı olması mümkün değil zira getirenlerin aynılığı ve tembelliği nedeniyle. Okumak, okutmak, düşünmek ve biraz da korkmamak gerekir. Bugünkü var olan toplumdan beklentiyi düşürerek, hayal kırıklıklarını minimize edip geleceğe yatırım yapmak..

4 yorum:

gillerprensi dedi ki...

Elinize, düşüncenize sağlık. Ne de güzel anlatmışsınız bu ülkede olanları. Bazen Platon'un Devlet'inde olduğu gibi olmalı diye düşünüyorum. Orada yönetimi belirleyen kitlenin niteliğine bakılıyor ya hani aynen öyle. Yanlış bilmiyorsam Japonya'da lise mezunu değilseniz seçimlerde oy kullanma hakkınız bulunmuyor. Yaklaşım sanıyorum şu: bilgin yoksa fikrin de yoktur. Tabii çözüm salt seçici kitlenin belli bir seviyenin üstünde olması değil. Kitleleri eğitirken hangi yöntemi kullandığınız da çok değerli. Ülkede eğitimin eşitlikçi, ötekileştirmeyen kavramların temel oluşturduğu bir sac ayağına oturtulması gerekiyor. Kahretsin ki eğitim politikalarını da bahsettiğim kitle tarafından seçilenler belirliyor.

ali nail dedi ki...

Tebrik ederim yazınız için. Tembelliğin yanına hatta belki de önüne korkaklığı eklememiz gerektiğini düşünüyorum, yazının sonunda belirttiğiniz gibi. Tek adamlığın toplumda bu kadar yer etmesi; herhangi bir cemaat,tarikat, belki de siyasi yapıya bağlı olmak düşünmeye üşenmekten çok korkaklık zannımca. Bu toplum bireyin kişisel gelişimine, düşüncelerine hiç bir zaman değer vermedi. Bireyi her zaman kendi düşünce yapısında eritmeye çalıştı, aradan fırlayan farklı veya uç düşünceleri ya hor gördü yada yok etmeye çalıştı. Farklı düşünenin başına neler geleceğini gören kişi de düşünmekten korktu ve toplumun içinde kaynadı gitti.

Bir şeylerin değişmesi için eğitim sistemi komple değişmeli, bu da bi hayal olduğuna göre gördüğümüz her çocuğun eline zorla bi kitap tutuşturup , onu toplumun elinden kurtarmak belki de tek çare.

Mehmet Reşit dedi ki...

Japonya'da sadece belirli bir eğitim seviyesini aşmış olanların oy kullanabildiği iddiası bir şehir efsanesi. Zannediyorum, Platon yahut Antik Yunan örneği verildiğinde gelebilecek "2.000 senelik tarih farkı" karşı argümanını bertaraf edebilmek için modern bir örnek olsun diye icad edilmiş.

WebKenti dedi ki...

çok güzel , paylaşım için teşekkürler