20 Ocak 2014

Araftaki Kramponlar


Kitabı okumanız yaklaşık bir buçuk saati alır. Öncelikle güzel olan ayrıntılardan başlayalım, eleştiriler sona kalsın.

Bunun öncesinde bir kitap almıştım. Münir Üstün'ün "Arka direkte kendini unutturmak" İsmi güzel, kapağı şık ve hoş bir futbol kitabı beklerken içeriğinde bana "yeni bilgi" olarak sunulan neredeyse hiçbir şey yok. Avrupa Futbolu'na yabancı olanlar bu kitabı da elbette alabilirler ama benim bu blogun okurlarına asla tavsiye etmem zira onlara iki boy küçük gelir. Tekrar olur pek çok yerde..

Araftaki Kramponlar ise "yeni ve farklı bilgi" sunması açısından güzel. Oğuz Çetin'in altyapısının Almanya'da almış olmasından Metin Tekin'in hakeme tepkisini yedikleri gol sonrası hakemin santrayı neden yapmıyorsun sorusuna "sahanıza geçin hocam da başlayalım" tepkisine kadar çok keyifli ayrıntılar var. Uğur Tütüneker'in bedelli askerliğinin parasının Bayern Münih tarafından karşılanması gibi pek çok ayrıntı.  Özellikle Hamza Hamzaoğlu kısmı beni farklı etkiledi. Çünkü Hamza Hoca'nın 7 yaşındaki memlekete gelişinden 17 yaşına kadar kimliksiz dolaşması ve soyadının nasıl verildiğinin hikayesi çok iyiydi. Lakin bundan sonrasında şaştım kaldım zira kendi yazdığım cümleleri buldum kitapta.. Geride kalan kısım hem benim yaptığım röportajdan alıntı vardı hem de o röportajın özeti gibiydi..  Bir kitabı okurken kendi cümlelerinize denk gelmek çok ilginç geldi..

Nihayetinde verdiğim paraya değdi, buna hiç şüphe yok. Rahatsız edici kısmı ise yazarın taraflı olması.

Behram Kılıç aksiyon yazarı, cemaatçi olarak anılıyor. Bu nedenle 3 Temmuz Şike davasında tarafı hemen belli oluyor Aykut Kocaman kısmında..

Neden bütün cemaatçiler şike operasyonunda böylesine net bir saf tutma yarışı içerisine girmişler, onu anlamlandırmak mümkün değil. Cemaat ile Aziz Yıldırım arasında ileride bir gün çok net bir çıkar içeriği görülürse bu davaya bakışım daha da değişecektir. Eğer medyada cemaat mensubu olarak anılan kitlenin tamamı bu davaya bakışında "taraf" oluyorsa eğer, bunun anlamı nedir? Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi ben Fenerbaheçli yöneticilerin bu süreçte suç işlemediğine inanıyor değilim ama bilirim ki en büyük yalanlar gerçeklerle örülmüştür.

Öte yandan.. Aykut Kocaman'ın 3 Temmuz sonrası tavrı eleştiriliyor 1996 ve öncesindeki içerik yüceltilirken.. Haksız bir Aykut Kocaman eleştirisi. Yine de mümkün olabilir. Yalnız böylesine etik açıdan titiz bir adamın Bülent Uygun hikayesinde de tavrını görmeliyiz ki samimiyetine inanalım. Kitabın son iki hikayesinin kahramanlarına bakış fazlasıyla "taraflı". Bülent Uygun'un menajerliğinden şike operasyonundan içeri alınmasına kadar olan kısım yorumsuz haber olarak verilirken Aykut Kocaman'ın tavrı net bir şekilde eleştirilmiş, başından sonuna kadar..  Bu memlette birbirlerine zıt iki futbol adamı varsa; Aykut Kocaman ve Bülent Uygun'dur. Birisi her ne şartta olursa olsun taraflı tarafsız insanların "güvenini" kazanırken diğeri..

Yukarıda bahsedilen kitabı da düşünürsek bir futbol kitabı yazmak bu ülkede yine de çok zor değil, biz boşuna kasıyoruz onca zamandır diyorum bazen..

Hiç yorum yok: