4 Eylül 2012

"Futbol Basit Bir Oyun Değildir" Jupp Derwall



Cumartesi günü sevgili Banu Yelkovan ve Bağış Erten’in sunduğu “Yenilsen de Yensen de” programına konuk olduk sevgili Fatih Demireli ile birlikte. Spor medyasında eleştirilecek adam kalmamışcasına hayatında pek çoğunun ilk defa televizyona çıktığı ve bazılarının heyecandan konuşamadığı bu güzel ortamda o basit taraftarın tavrına takık vaziyette gezinenler var. Ne ala memleket anasını satayım.

İçerikli analizleri yapan taraftarları konuk etsen “bunlar gerçek taraftar değil ki” diyeni hemen kendisini gösteriverir. Gerçek taraftarı programa çıkardığında özü gereği zaman zaman yüzeysel takılıp taraftarlık üzerinden futbolu yorumladığında ise “hani içerikli yorumlar nerede” deniyor. Oysa bu kitleyi sallamadan sessiz çoğunluğa göre hareket edilse çok daha güzel olur.

Ben o programda Alex’in korner atmaya giderken arkadaşlarının iteklediğini öğrendim zira o maçın tribününden gelen kadın taraftar bu ayrıntıyı bize ve sizlere verdi. Trabzonlu arkadaşım muhteşem bir Colman röportajı ayrıntısını ekledi ki muazzamdı. Kadınların oganize bir şekilde tezahürat yapamadığından bahsedilirken “bir kere organize oldular, savaş çıkıyordu” dediklerinde de sesli güldük.. Fatih’le biz sanılanın aksine Gladbach’ın bugünkü durumunu ortaya koyduk ve daha neler neler..

Bu güzel programın tek hatası “taraftar programı” olmak gibi bir etikete sahip olmasıdır. En başından “blogır” ismini alsaydı samimiyet buhranları geçirip onu bunu “gerçek ya da sahte” olmakla itham eden kuru kalabalığın çıkardığı vızıltılardan da korur, eski formatında güzel bilgilerin iyi esprilerle olduğu keyifli bir formata sahip olurdu.

O gerçek değil bu gerçek değil bi sensin gerçek amk..

Programa dönersek girişinde ben şu alıntıdan bahsettim ama yeterince iyi ifade edemediğimi düşündüğüm için Jupp Derwall’in “futbol basit bir oyun değildir” adlı kitabının 263 ve 264.sayfalarında yer alan kısmı buraya iliştiriyorum. Derwall neredeyse umudunu kaybedecek ve hatta belki de çözüm olamayacağını düşündüğü için gideceği noktada bir ayrıntı onu burada tutacak ve her şeyi değiştirecekti belki de..

Buyrun.

.. sorularım da gittikçe artıyordu. Sonunda bir gün aradığım cevabı buldum. Uzun bir günün ardından eski kentteki tanınmış bir restoranın barında Mustafa’yla oturmuş bir içki alıyorduk. Yanımıza çok kibar bir bey yaklaştı. Çok iyi tanıdığımız bir işadamı, aynı zamanda bir Galatasaray taraftarıydı. Tabii futbol konuşulmaya başladı. O birden bana “Herr Derwall, durumdan memnun olmadığınızı biliyorum” dedi. Cesaretinizi kaybetmeyin. Büyük kitleye aldırmayın. Biz Galatasaray’ız, işadamlarının dünyasıdır bu. Gidilecek yolu biz belirleriz, bunu unutmayın Herr Derwall

Yıldırım çarpmış gibi olmuştum. Hesabı ödedim ve vedalaşıp çıkmak üzere Mustafa’ya işaret ettim.

Şimdi anlamıştım, on dört yıl boyunca Galatasaray’da sırf para söz sahibi olmuştu. Sekreterler, antrenörler, menajerler, malzemeciler, park bekçileri, doktorlar, masörler, aşçılar ve ne kadar başka görevli varsa hepsi de ne zamandan beri işlerini profesyonelce, yürekten ve gerekli özeni göstererek yapmıyorlardı. Kulüpteki ufak tefek bir sürü şey, uzun zamandır büyük beylerin umurunda bile değildi. Hiç kimse bu yıllardır süregelen ikileme, çelişkiye bir çare bulmaya girişmemişti.

Bunu şimdi değiştirecektik..

Ve sonra Derwall bildiğiniz o bütün devrimleri tek tek gerçekleştirir ve restorandaki bu konuşma onu bugünkü anlamıyla hem teknik direktör, hem sportif direktör hem de kulübün genel müdürü yapar aslında.

Galatasaray’da bir devrim bu şekilde başlar..

1984’de geçerli olan bugün bir başka şekilde geçerliliğini sürdürüyor asında. Başka türlü “Biz Shelton’u forvet sanıyorduk ama değilmiş” komiklikleri nasıl yaşanır? Derwall öğrencisi Fatih Terim’in takımın başında olması muazzam bir taktisyen ya da antrenör artısından ziyade asıl katkısı kulubün sportif kararlarının hemen hepsinde onun imzası olması, florya farklılığı değil midir?

Hala daha “Eboue’nin transferi bence doğru değil” diyerek böyle bir geçmişe sahip teknik adama hakaret edercesine fikir bildirip etki etmeye devam ediliyor kimileri bu ülkede. “Gladbach ve Marsilya eski güçlerinde değil” diyerek kura yorumlayan yöneticilerin düne kadar sportif kararlar aldığı, transferler gerçekleştirdiği bir ülkeydi burası..

Avrupa’da Türk Futbolu neden hak ettiği yerde değil sorusunun bana göre ilk cevabı buydu.. Değişiyor bir şeyler ama futbol insanlarına gerekli saygıyı henüz gösterebilmiş değiliz, bunun altını bir daha çizelim istedim..


1 yorum:

varol döken dedi ki...

sanırım neden bahsettiğini biliyorum ve o eleştiriyi ben de anlamadım. ne istiyor insanlar zaten anlayabilmiş değilim. programı kısmen izledim, gayet keyifliydi hatta uzun zamandır izlediğim en samimi yenilsen de yensen'delerden biriydi. neyse...

insan neyle yaşar'dan sonra insan ne ister de güzel bir bienal konusu olabilirmiş:)