27 Şubat 2012

TFF yeni başkanını arıyor!



Bu yazı Cumartesi akşamı yazılmış olup bugün sabah BirGün gazetesinde yer aldı.

......

Türkiye Futbol Fedarasyonu (TFF) yeni başkanını arıyor ve konum için en uygun aday olarak da yaklaşık 8 yıldır Beşiktaş kulubü başkanlığını yürüten Yıldırım Demirören uygun bulunuyor. Siz de bu fıkraya benim gibi gülmüyorsunuz elbette. Bu ve benzeri çarpıklıkların altında yatan yönetilme sorununa beraber bakalım.

Beş bin kişinin yaşadığı bir kasaba düşünün. Demokrasi ile yönetiliyor olsun ve her iki yılda bir kendilerini yönetecek "yöneticilerin" seçim ile başa geldiğini düşünün. Diğer benzeri demokrasi yapılarından farkı; bu kasabanın yöneticisinin kendisinin belirlediği kurallarla aynı zamanda yargılama yetkisinin de olmasıdır. Beş bin insanın diyelim ki onda dokuzunun pek de sevmediği bir dilenci var. Diğer tarafta ise tüm kasabanın yaptığı çeşitli hizmetlerden dolayı çok sevdiği zengin bir iş adamı olsun. Hikaye bu ya; zengin yardımsever, olur olmaz bir yerde bu dilenciye zarar veriyor. Kurallar bellidir ve fakat o kuralları uygulatacak olan yine de Kasaba'nın başkanıdır. Halkın onda dokuzu sevmediği dilencinin zengin bir yardımsever tarafından feci şekilde tartaklanmasını önemsemiyor. Derdi ise daha çok bu zengin ve aynı zamanda suçlu da olsa kasabaya yardım etmiş/edecek olan insanın herhangi bir ceza almamasıdır.

Kasaba başkanı kararsız kalıyor, ne zengin adamı yargılayabiliyor ne de onu bu suçundan dolayı beraat etmesini sağlayacak yargılamayı gerçekleştirebiliyor. İstifa ediyor görevinden. Kasaba artık kendisine yeni bir başkan seçmek durumunda kalıyor.

Kasaba halkının temsilcileri kapıları tek tek dolaşıyor yönetici olarak seçeceği insanı arıyor. Dertleri istediği kararları hak-hukuk demeden uygulatabilecek herhangi birisi. Yöneticilik becerisi olup da kasabayı gelecek günlere doğru bir şekilde hazırlayacak olanı değil çıkarları gereği gerekirse her türlü adaletsiz yaptırımı uygulatabilecek olan herhangi birisini istiyorlar. Bugün zengin adamın beraati ve belki yarın çok başka bir karar... Sonunda "Kasaba Başkanı" olma hırsının önüne geçemeyen bir insanı bulup aday olarak gösteriyorlar.
Benim için tüm mesele bu kadar basittir.

Şike operasyonu içerisinde ben henüz şu insan suç işlemiş, bu düşürülmelidir gibi kararları verebilecek kadar tatmin olmuş değilim. Fakat bu konuda hükmünü vermiş olduğunu algıladığımız insanların karar almakta bağlı bulunduğu kurumların başındaki insanlarla ters düşmemek adına zorlandığını görüyoruz. TFF, Türk Futbolu'nu değil bu büyük oluşumun içerisinde yer alan insanların "günlük“ çıkarını düşünmek durumunda. Zira, başka şansları bu yapısal sorun nedeniyle yoktur. Bakın bir başka önemsiz gibi gözüken ve fakat sanılanın aksine Türk Futbolu için çok önemli olan ayrıntıya da değinelim.

Uğur Meleke hafta içerisinde muhteşem bir yazı yazdı. Barça'yı Beşiktaş ile kıyasa sokarak alt yapıdaki oyuncuların takımlarında görev alamamasına dair bir analiz yaptı. Sadece Beşiktaş değil pek çok büyük kulübün alt yapısından oyuncu çıkarmak gibi bir zorunluluğu yok. Oysa ben burada Almanya'nın yeni model oyuncuların Fedarasyon'un sorumluluk alarak ülkenin her yerinde açtığı okullarla yetiştirilme konusunda verdiği emeği işledikten sonra tüm bu yeteneklerin lig içerisinde pratik yapması için değiştirilen kararları şu şekilde işlemiştim: "Almanya, yetenekleri keşfedip eğitmenin dışında genç futbolcuların Bundesliga'da oynamaları konusunda kendisini sorumlu kılmıştır. Yabancı futbolcu sayısı kuralı ile başlarda oynansa da sonradan uluslararası rekabete kötü etki edeceğini düşünerek serbest bırakıp bunun yerine rahatlıkla burada da uygulayabileceğimiz şu kuralları getirmiştir."
“Her kulüp kadrosunda en az 12 Alman oyuncu bulundurmak zorundadır”

Her kulüp 15-21 yaş arasında herhangi bir Alman kulübünün alt yapısında minumum 3 sezon oynarak yetişmiş en az 8 oyuncu kadrosunda bulundurmak zorundadır. Bunların yarısı kulübün kendi altyapısında yetişmiş olmak zorundadır

Peki Türkiye'de bu durum nasıldır sorusunun cevabını da çok değerli spor yazarı Uğur Meleke'nin yazısından altıntı ile cevaplayalım:

Aslında her şey, geçmiş TFF yönetimlerinin her geçen yıl altyapı konusundaki yaptırımları yumuşatmasıyla başladı. Şu anda Süper Lig takımlarının 18'lerinde kulüpte iki yıl tescilli oynamış ve 22 yaşından gün almamış tek bir futbolcu olması, sahaya çıkmaları için yeterli (ki maalesef Trabzonspor'un da dahil olduğu bazı kulüpler, bu tek adamı dahi bulamayıp 18'lerine 3 kaleci koymak zorunda kalıyorlar!).

Tüm bu kararlar TFF tarafından alınıyor. Neye göre? TFF yönetimini "seçen“ kulüplerin başında bulunan zengin iş adamlarının kulüp idare konusunda sorun yaşamaması, daha rahat koşullarda taraftarın gözünü boyayıp başkanlık makamında uzun süre kalabilmelerine göre! Kararlar bu kadar yumuşatılmış olmasına rağmen Trabzonspor gibi üçüncü kaleci kadroya yerleştirip bu gibi "küçük“ sorunlar yaşamaması gerekir. Mesele hep kulüplerin başında bulunan insanların çarpık yönetim biçimlerinin olağan sonuçlarını ortadan kaldırmak!

2 yorum:

aprile dedi ki...

konu ile ilgili okuduğum en açıklayıcı ve hemfikir olduğum yazı, teşekkürler...

Del Piero dedi ki...

yalan yanlış bir davaya hala inan futboseverler var aklım almıyor.tamamen siyasi bir olay bu şike davası. sadece at gözlükleri çıkarıp dikkatlice bakmak yeterli.